LOJİSTİKTE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
Yard.Doç.Dr. Ezgi Uzel Aydınocak
Beykoz Lojistik Meslek Yüksekokulu
Geçmişten günümüze tüm kurumsal stratejilerin odağında satışların artırılması ve maliyetlerin düşürülmesi ile beraber karlılığın artması bulunmaktadır. Ancak son yıllarda kaynakların azalması, küresel ısınma probleminin ortaya çıkması, sera gazları ve tüketicilerin sağlık ve çevre konusunda daha duyarlı hale gelmesi işletmeleri sürdürülebilirlik kavramına stratejilerinde yer vermeye zorlamıştır. Haber kaynaklarının özellikle İnternetin son yıllarda gelişmesiyle birlikte artık işletmelerin her faaliyeti toplumun gözü önünde gerçekleşmektedir. Bu da işletmelerin değer verdikleri ve üzerinde emek sarf ettikleri marka değerleri üzerinde etkili olmaktadır. Bu etki elbette ki işletme ortaklarının da dikkatini çekmektedir. Buna en iyi örnekler arasında 2010 yılında meydana gelen ABD tarihindeki en büyük petrol sızıntısı olan BP Deepwater Horizon gösterilebilir. Bu olay BP’nin hisse değerlerinde düşüşle ve aynı zamanda toplum nazarında da güven kaybıyla sonuçlanmıştır.
Sürdürülebilirlik olgusunun kurumsal stratejilerin içine dahil edilmesiyle beraber hammaddelerin tedarikçilerden çıkışından fabrikalara girmesine, buradan üretilip tüketicilere dağıtılmasına kadar geçen zamanı planlı ve düzenli bir şekilde yönetilmesini üstlenen tedarik zinciri yönetimi kavramı da sürdürülebilirliğin sağlanması gereken bir süreç haline gelmiştir. Sürdürülebilirlik ve tedarik zinciri operasyonel olarak işbirliği içerisinde yürütülmesi gereken bütünleşik bir olgudur. Bilinmektedir ki lojistik maliyetlerin ürün maliyeti içerisinde yadsınamaz ve hatta önlenmesi güç bir yeri bulunmaktadır. Bu nedenledir ki IMF’e göre lojistik maliyetler her yıl dünya gayri safi milli hasılası içerisinde yaklaşık % 12’lik bir yer tutmaktadır. Yine bilinmektedir ki Tedarik Zinciri Yönetimi Profesyonelleri Konseyi’ne göre bir şirketin %75 civarında karbon ayak izi lojistik operasyonlar nedeniyle oluşmaktadır. Hem finansal hem de çevresel olarak bakıldığında lojistik operasyonların geliştirilmesi, daha etkin hale getirilmesi gerekmektedir. Büyük 3PL firmalarının CEO’larına ilişkin 2008 yılında yapılan bir ankette, belirlenen firmalarının sürdürülebilirlik programlarının oluşturulmasında en önemli beş neden olarak şunlar tespit edilmiştir: Doğru şeyi yapma arzusu, müşterilerden gelen baskı, şirket imajını geliştirme arzusu, yeşil müşterileri şirkete bağlama arzusu ve rekabet baskısı.
Günümüzde birçok işletme hala sürdürülebilirliği sadece çevreci olmak sanmaktadır. Bu nedenle sürdürülebilirliğin neden gerekli olduğunu tartışmadan önce kavramın doğru tanımlanması gerekir. Sürdürülebilirlik basitçe dünyada yer alan her türlü kaynağın itinayla, gelecek nesilleri de göz önünde bulundurularak tüketilmesi gerekliliğini içeren sosyal bir bakış açısı olarak düşünülebilir. Sürdürülebilirlik kavramı oldukça dinamik bir kavramdır. Üstelik bir şeyin devamını sağlamak kendiliğinden olan bir durum değil, birden fazla unsurun ve tarafın bir araya gelerek devamlılığı sağlamak için harcadığı çabalara bağlıdır. Bu bakış açısıyla, birçok araştırmacı sürdürülebilirliği çevresel, sosyal ve ekonomik unsurların bir bütünü olarak tanımlamıştır. Hatta tedarik zincirinde sürdürülebilirliğin ancak bu üç unsurun kesişimi söz konusu olursa mümkün olabileceğini vurgulanmıştır.
“Sürdürülebilirlik, birbirleriyle ilişkisi olan üç unsurdan oluşmuştur: çevresel, sosyo-kültürel ve ekonomik. Bu unsurlar, gelecekte birtakım değişimlere neden olacak, tahmin edilemeyen, sürekli gelişen ve birbirleriyle ilişkide olan unsurlardır. Sürdürülebilirlik dinamik bir süreçtir, bir problemin çözümü için son nokta değildir”.
Ayrıca, birçok işletme sürdürülebilirlik sağlamanın maliyetleri artırıcı bir unsur olduğunu düşünürken sürdürülebilirlik tanımının aslında özellikle ekonomik problemlere de çözüm sunduğu bilinmektedir. Lojistik operasyonlarda sürdürülebilirlik sağlanırken çevresel performansın etkinleştirilmesinin ekonomik olarak da performansı artırdığı gözlemlenmiştir. Lojistik faaliyetlerden taşımacılığa bakılırsa dünyada hava kirliliğinin en büyük sebeplerinden birinin karbondioksit salınımı olduğu ve bunun da en fazla fosil yakıt tüketiminden kaynaklandığı bilinmektedir. Karbondioksit salınımı % 13 oranla taşımacılık nedeniyle meydana gelmekte ve fosil yakıt tüketiminin % 95’i taşımacılık alanında gerçekleşmektedir.Araştırmalar göstermektedir ki karayolu taşımalarında doğru rotasyon karbon salınımını % 10 olarak azaltırken maliyetleri de % 11 kadar azaltmaktadır. Aynı şekilde son dönemlerde ön plana çıkan sürücülerin hem çevresel hem de ekonomik katkı yapabilecekleri ekonomik ve çevreci (eco-driving) sürüş eğitimleri gündemdedir.
Depo ve stok yönetimi faaliyetlerine bakıldığında lojistik yöneticilerinin daha az stok tutabilmek için daha iyi talep tahmin teknikleri geliştirdikleri, tedarik sürelerini azalttıkları, yük konsolodisyonuna ağırlık verdikleri ve daha güvenilir sipariş sistemleri kurmaya çalıştıkları bilinmektedir. Bunun en büyük nedeni artan rekabete dayanabilmek adına maliyetleri azaltmaktır. Ancak aynı zamanda tüm bu teknikler yani daha az stok tutma işletmeleri daha küçük depolara sahip olunmasına öncülük ederken daha az enerji harcanmasına – soğutma-ısıtma-aydınlatma- daha az çalışanla operasyonların yürütülmesine neden olmaktadır. Yeşil paketleme de özellikle depoculuk faaliyetlerinde ön plana çıkan konulardan biridir.Paketleme toplam atıkların ağırlık cinsinden %23 ünü, hacimsel olarak ise % 37 sini oluşturmaktadır. Özellikle tüketici ürünleri söz konusu olduğunda tedarik zincirinde yer alan tedarikçiler, üreticiler ve dağıtımcılar tarafından ortak olarak benimsenecek yeşil paketleme yaklaşımı çevresel ve ekonomik önemli katkılar sağlayabilir. Ayrıca lojistik yönetiminde bilgi teknolojilerinin kullanılması tüm operasyonların daha az hatayla, daha az israfla yürütülmesine öncülük eder. Altyapısı iyi bir bilgi teknolojisi hem stok yönetiminde hem de sevkiyatlarda verimliliği artırır. Bu da karlılığı artırırken müşteri memnuniyetinde de artışla sonuçlanır. Tüm bunlar sürdürülebilirliğin ekonomik unsurunun altını çizerken dolaylı yoldan çevresel ve sosyal olarak da sürdürülebilirliğe katkı sağlar.
Son yirmi yıllık süreçte faaliyet gösteren firma sayısının artması ve küreselleşmesinin gerçekleşmesi, tüketicilerin dünyada üretilen her türlü ürün/hizmet hakkında daha hızlı ve kolay bilgi edinebilmesi, daha fazla seçenek arasından seçme olanağına sahip olması ve sosyo-ekonomik durumlarındaki gelişmeleri nedeniyle satın alma potansiyellerinin artmış olmasıtüm dünyada rekabeti artırmıştır. Dünyanın açık pazar haline gelmesi ile birlikte işletmelerin fark yaratmak adına sadece fiyat rekabeti sağlamaları ya da farklılaşmış ürün/hizmetler üretmeleri yeterli değildir. Tüketiciler bilinçlenmiştir. Bilimsel olarak dünyada gerçekleşen tüm olumsuz yaşam değişimlerinden haberdar durumdadırlar. Tüketicilerin artık işletmelerin salt karlılıklarını düşünmelerini eleştirdikleri bir dönemde bulunmaktayız. Bu noktada özellikle marka değeri yüksek işletmelerden tüketicilerin beklentileri artmaktadır. Tüketicilerin hem en kaliteli hem en ekonomik hem diğerlerinden farklı hem de çevreye duyarlı ürün/hizmet beklentileri artmaktadır. Bu koşullar altında işletmelerin sürdürülebilirlik konusundan uzak kalmaları büyük bir hata olacaktır. Durumun farkında olan işletmeler bu konuda çalışmalara çoktan başlamış durumdadırlar.
Örneğin 2009 yılında dünyanın “En Sürdürülebilir 100 Global Şirketi” listesinde yer alan ve 9 yıldır Dow Jones Sürdürülebilirlik Endeksi’nde üst sıralarda bulunan P&G sürdürülebilirlik faaliyetleri ile ilgili 2 yılda bir Sürdürülebilir Kalkınma Raporu yayınlamaktadır. Rapora göre, Türkiye’deki tüm P&G üretim tesislerinde, 2007 – 2009 yılları arasında yüzde 15 enerji, yüzde 12 oranında su tasarrufu sağlanırken, atık çıkışınınyüzde 30 oranında azaltıldığı kamuoyuna duyurulmuştur. Ayrıca P&G, hammadde sevkiyatından başlayarak tüm üretim kademelerinde, yardımcı tesis faaliyetlerinde ve nihai ürün sevkiyatında operasyonel iyileştirmeler yapmaktadır. Aynı şekilde UPS’in 2015 sürdürülebilirlik raporuna göre karbon emisyonlarını azaltmak için alternatif enerji kullanımlarını artırarak 2020 yılına kadar %20 oranında azaltma hedeflediklerini açıklamışlardır. UPS aynı zamanda Kuzey Amerika’da lojistik ağını geliştirmek ve kaynaklarından faydalanmak adına başka bir lojistik firmasını satın almış, bu şekilde dolu gidip boş dönen treyler sayısını azaltarak hem maliyetlerde iyileştirme hem de karbon salınımlarında azalma sağlamıştır. Bunların dışında 2015-2020 yılları arasında 15 milyon adet ağacın dikilmesi ve büyütülmesine katkı sağlarken bir başka kurumsal sosyal sorumluluk faaliyeti olarak her türlü doğal felakete destek vermeyi kendilerine ödev edinmişlerdir.
Tüm bu çalışmalarişletmelerin hem rekabete ayak uydurmak adına maliyetleri azaltmak, hem sosyal ve çevreci yönlerini topluma ileterek marka değerlerini artırmak, günün sonunda da bir bütün olarak sürdürülebilir bir işletme olarak hisse değerlerini artmasını sağlamak adına yeni dünyada kaçınılmaz eğilimlerdir.