Lojistik Depolarında Neler Oluyor?

10739

İstanbul Anadolu Yakası’nda kurulan lojistik merkezlerinin ortak özellikleri düşük ücret, ağır çalışma koşulları, haftalık izin belirsizliği.

İstanbul’un Anadolu Yakası’nda, TEM otoyolunun geçtiği ilçelerdeki sanayi sitelerinde kurulan lojistik merkezleri, depo ve antrepoların sayısı her geçen gün artıyor. Öyle ki Sancaktepe Yenidoğan’dan başlayarak Kocaeli Dilovası’na kadar uzanan hatta, irili ufaklı 300’ün üzerinde lojistik merkezleri, depo ve antrepolar bulunuyor. Büyük market zincirlerinin yanı sıra uluslararası sermayenin ortak olduğu birçok firmanın aktarma merkezleri de buralarda yer alıyor. Binlerce işçinin çalıştığı bu depoların dikkat çeken bir diğer özelliği ise çalışan binlerce üçte birinin kadın işçiler olması. Düşük ücret, ağır çalışma koşulları…

Pek çok işyerinde görülen bu sorunların yanı sıra fazla mesai yerine izin verme, tuvalete kartla gitme, haftalık izinlerin belirsizliği, işi yetiştirmek için sabahlara kadar çalıştırma… gibi dertler yaşanıyor. Çalışma koşullarını farklı depolarda çalışan işçilerle konuştuk. Yaşanan dertleri işçilerin ağızlarından sizlerle paylaşıyoruz.

HAFTA TATİLİ BELLİ DEĞİL, TUVALETE KARTLA GİDİYORUZ

XXXX’ te çalışan bir kadın işçi şunları anlattı: “Çalıştığımız işyerinin depo bölümünde 450 işçi çalışıyor. Biz dörtlü vardiya sistemi ile çalışıyoruz. Hafta talimiz belli değil, tuvaletlere kartla giriyoruz. Çalıştığımız depoda yazın sıcaktan kışın da soğuktan çalışılacak durumda değil aslında. Burada sıcaklar bastırınca nefes alamaz hale geliyoruz. Bir çok işçi arkadaşımız baygınlık geçiriyor. Bu deponun havasızlığını yetkili amirlere defalarca söyledik ancak bir çözüm bulamadık. Buranın çalışanların önemli bir bölümü genç ve kadın işçiler. Buradaki çalışmayı ailelerine destek olarak görüyorlar, bundan dolayı da bazı meseleleri görmezden geliyorlar. Ya da beli bir yaşın üstende olan kadın arkadaşlar ‘Biz burada çıkarsak başka bir yerde iş bulamayız’ kaygısı taşıyor. İşçi arkadaşlarımızın bunu düşündüğünü vardiya amirleri ya da kat sorumluları da biliyor. Bu nedenle ciddi baskı uyguluyorlar. Örneğin burada bir kadın arkadaşımız kasa taşıdığı için bel fıtığı oldu. Defalarca doktora gitti, raporlar aldı ama eninde sonunda bir fırsatını bulup 25-2’den tazminatsız işten çıkardılar. Ki bu işçi arkadaşımız dört yıllıktı. Bu durumu gören diğer arkadaşlarımızda bizde böyle oluruz diye ses çıkarmıyorlar.”

Bir başka işçi ise şunları anlattı: “Ben burada 4 yılı aşkındır çalışıyorum. Ücretler 1500 ile 2 bin lira arasında değişiyor. Belki piyasaya baktığında fazla gibi görünebilir ama çalışma koşullarımıza baktığımızda bu aldığımız ücret emeğimizin karşılığı değil. Örneğin yıllık mesai süresi 270 saat. Biz haftada ortalama 20 saat fazla mesai yapıyoruz ama bu mesailerimizin tamamı ay sonu maaş bordolarımıza yansımıyor. Ya gelir kesintisi yapıyorlar ya da bizi bir ya da iki gün izne gönderiyorlar. Örneğin çalıştığımız yerde belir bölümler var kasalama, etiketleme, ürün toplama, mal kabul ve sevkiyat bölümleri ve ekipler var burada. Belirli hedefleri tutturan işçilere ve ekiplere aylık prim veriyorlar. Bu biz çalışanları bir rekabetin içine sokuyor ama biz bu primleri hiç alamıyoruz. Her ay mutlaka hesaplamada bir yanlışlık oldu diyorlar. Tabi bizde bu durum karşısında sesiz kalmıyoruz arkadaşlarımızla konuşuyoruz bir çözüm yolu mutlaka bulacağız.”

HER RESMİ TATİL ÖNCESİ

Bir başka işçi alıyor sözü: “Örneğin bu ülkede resmi tatil denen bir şey var ama bu bizim işyerinde uygulanmaz. Resmi tatillerde müdürler ya da vardiya amirleri bir toplantı yapar, bayramlarda işe gelmeyenleri işten atmakla tehdit ederler. Bunu bir sefer yaptıkları için işçi arkadaşlarımızın da gözü korktu. Hep böyle olacağını düşünüyorlar. Bazı arkadaşlarımız buna karşı çıkınca da onlara hemen tutanak tutuyorlar ve cezası da terfi almamak, primlerden yararlanmamak oluyor. Bu da yetmiyor amirlerin baskısı da işin cabası. Ya baskılara tahammül edeceksin ya da tazminat gibi haklarını bırakıp gideceksin. Biz de bu koşularda biraz dişimizi sıkıp bir çözüme doğru gidiyoruz hayırlısıyla.”

HİÇ 8 SAAT ÇALIŞTIĞIMI HATIRLAMIYORUM

XXXX bünyesinde, taşeron işçiler hariç 3000 kişi çalışıyor. Çalışanların dörtte biri kadın. Burada çalışan işçilerle çalışma koşullarını, aldıkları ücretleri ve sosyal haklarını konuştuk.

İlk sözü alan işçi başlıyor anlatmaya: “Ben yıllardır XXXX’de çalışıyorum. Aldığım ücret 1700 lira. Benim çalıştığım depoda XXXX bünyesinde 500 kişi çalışıyor ve ortalama alınan en yüksek ücret de bu kadardır. Ben ilk işe başladığımda günde 8 saat çalışacağız diye konuştuk. Ama ben hiç sekiz saat çalıştığımı hatırlamıyorum. Bizim bölüm de üçlü vardiya sistemi var. Normalde pazar günleri haftalık tatil günümüzdür. Biz bu tatili iş yoğunluğu nedeniyle yapamayız, yaptığımız zamanda mutlaka bir maraza çıkar. Ben hiç 8 saat çalıştığımı hatırlamıyorum. Örneğin sabah sekizde işbaşı yapıyoruz akşam yükleme bitene kadar devam ediyoruz. Bu bazen gece yarısını buluyor. Özellikle cumartesi günleri en yoğun gün olması sebebiyle ve ertesi gün tatil diye yetkililer sabah 4’lere kadar bizi çalıştırıyor. Buna itiraz ettiğimizde hakarete ya da işten atılmakla tehdit ediliyoruz. Mecburiyet deyip boynumuzu büküyoruz. Peki bu çalışmanın karşılığını alıyor muyuz desek, kesinlikle hayır. Bir örnek vereyim; bizim Pazar günü çalışmamız yüzde 100 mesai diye biliriz. Cumartesi gece 24.00’dan sonra pazar sayılması gerekirken öyle hesaplanmaz. Normal gün sayılır. Yine fazla mesai ücreti vermemek için haftanın her hangi bir günü bize tatil yaptırılır. Akşam yemekleri mutlaka kahvaltılıktır ve akşam başına bir şey gelse yani hastalansan sabahı beklemek durumundasın. Bunu yetkililere bildirdiğinde ise ya savunma ya da görev değişikliği cezası uygulanıyor.”

AYAĞIMIN ÜZERİNDEN FORKLİFT GEÇTİ

Bir başka işçi ise başından geçen bir olayı anlatarak söze giriyor: “Anlatayım da koşullarımız anlaşılsın. XXXX’e bağlı bir depodan başka bir depoya ekip olarak gönderildik ve çalışmaya başladık. Çalışmamın üçüncü ayında ayağımın üzerinden forklift geçti. Yetkililere bildirdim üzerine basma buz tedavisi yap geçer dediler. Yaptım ama geçmedi, ayağım şişti ardında yeniden bildirdim. Deponun müdürü, ‘Kapıda beklesin sevkıyat için giden TIR’lardan birinin dorsesine binip gitsin demiş. Öylede yaptım. Merkeze geldim yine araba yok. Neyse taksiyi çağırdım, kendi paramla hastaneye gittim. Ezilme var dediler rapor aldım. İşyerine götürdüm, bu sefer kendi başına hastaneye gittim diye tutanak yazdılar. Mecburen imzaladım ama işten çıkarmadılar. Belli ki bir şeyden çekindiler. Çünkü daha önce aynı durumda olan birini bir sebep bulup işten çıkardılar. Biz bu koşullarda çalışıyoruz ve yetkililer defalar bu depolara gelmelerine rağmen bu çalışma koşullarına bir çözüm bulamadılar. Ama biz mutlaka bulacağız.”

Bir kadın işçi anlatıyor: “Bu firmada kadın çalışanlar belirli projelerde çalışıyorlar. Burada çalışanların üçte biri kadın işçiler. Çoğu evli ve evine ek gelir olarak çalıştığını söylüyorlar. Ben de öyle düşünüyorum. Eşimde çalışıyor ama aldığı yetmiyor. çünkü ev aldık borçlandık bankaya. İki çocuğum var, onlar da okuyor. Mecburen çalışmak zorundayım. Aldığım ücret 1500 lira. 3 yıldır da burada çalışıyorum. Koşulları inan iyi değil. Gün oluyor girdiğimiz saat beli ama çıkışımız belli olmuyor. Örneğin kışın soğukta çalışırken ısınmak için bir çare buluyoruz. Ama yazın sıcakta bayılma derecesine varıyor. Çalışan kadınların bir çoğu bel, diz ve bilek ağrılarında şikayet ediyorlar. Çünkü sürekli ayaktasın ve koşturmak durumundasın. Örneğin bir çay molamız yok sadece yemek molası var onu da ne kadar yapabilirsek bu koşullarda çalışmamıza rağmen kalıp kalmayacağımız müdürlerin iki dudağı arasında.”

YAZ KIŞ -18 DERECEDE ÇALIŞIYORUZ

XXXX soğuk depolama zinciri. Türkiye genelinde taşeron hariç 550 çalışanı var. Yabancı sermaye ortaklı bir firma. 8 yıllık bir işçi şunları anlattı: “Aldığım ücret net 2 bin lira. Çalışma koşullarına gelince iki vardiya çalışıyoruz. Yaz kış -18 derecede çalışıyoruz. Hiçbir sosyal hakkımız yok. Sadece kuru maaşa çalışıyoruz. İşin yoğunluğuna göre, ki hep yoğun oluyor, mesailer oluyor. Kalmayız dediğimiz zaman hep bir işten atma tehdidi ile karşı karşıya kalıyoruz. Normalde bu soğuk depolarda buna uygun iş elbiseleri verilir, iş ayakkabıları verilir, ya da belirli saat aralıklarında insanlar dinlendirilir ki bunların hiçbiri olmuyor. İşçi arkadaşların yaptığı şikayetler üzerine bu depoya çalışma bakanlığında müfettişler gelmesine rağmen hiçbir şey yapmadılar. Depoyu dahi dolaşmadılar. Ben düşünüyorum, bazen kimi kime şikayet ediyoruz. Biz bu depoda bu çalışma koşullarında hastalıkta öleceğiz.”

Bir başka işçi alıyor sözü: “Bir gelip deponun içini görseniz… Düşünün -18 derece ve lambaların üstü, elektrik kabloların üstü buz tutmuş durumda. Bu kablolarda bir kısa devre olsa, olacakları siz düşünün. Yetkililere söyledik ‘soğuk depo burası bunlar olur’ deyip geçiştirdiler. Tabi ki öyle ama korumaları olmalı, bunların biz çözümü bulunmalı. Biz içeri giriyoruz yarım saat içinde ellerimiz soğukta titriyor. Buna çözüm ise eldiven takın oluyor. Ben diğer arkadaşımdan daha az maaş alıyorum. Asgari ücretin biraz üstü. Bu koşullarda neden çalışıyorsun dersen çünkü evin tek çalışanıyım ve ihtiyacım var. Burada mesailer yoğun oluyor, kalıyorum. Kalmak istemesem de zaten zorunlu bırakıyorlar. Çünkü ilk girişte mesai kalırım diye bir evrak imzalattılar ve her seferin de onu öne sürüyorlar. İşegirmek için o evrak imzalamamı zorunlu koştular. Buraya bir çok işçi arkadaş geliyor ama koşulları görünce ikinci gün gelmiyorlar, çünkü bu koşullarda bu paraya kimse burada çalışmaz. Tabi zorunlu olmayanların dışında. Biz bu koşulları değiştirmek için çalışıyoruz bunu başaracağız da.”

NOT: KONUŞULAN İŞÇİLERİN VE İŞ YERLERİNİN İSİMLERİ İŞÇİLERİN İŞ GÜVENLİĞİ AÇISINDAN BELİRTİLMEDİ.

Sponsor